Rüya ile amel edilir mi

Rüya ile amel edilmez. Yani rüyada görülen şeye dayanılarak dini bir hüküm konulamaz ve buna uyarak hareket edilmez. Çünkü rüya, dini hükümler için bilgi vasıtası olmadığı gibi rüyada görülenler de dinî delil değildir. Rüyada Kur’an’a ve sünnete aykırı görülen şeyler şeytanın vesvesesi olup yalan hayallerdir.

Bir kimsenin rüyası başkalarını bağlamaz, rüyada görülenlere uyulmasını gerektirmez. Ancak Kur’an ve sünnete aykrı olmamak kaydıyla rüyayı görenin kendisi için bir işaret olabilir.

İlhamla da amel edilmez, yani ilhamla dini bir hüküm konulamaz ve bununla amel edilemez. Çünkü feyiz yoluyla kalbe gelen bir bilgi olan ilham, başkalarının uyması gereken kesin bilgi vasıtası değildir ve dinî hükümler için delil olmaz.

Ancak peygamberlere gelen ilham ve gördükleri rüyalar vahye dayandığı için bunlarla amel edilir.

Gerçekleşen rüyalardan bazı örnekler:

Birinci rüya:
Hz. Yakup’un 12 oğlu vardı. Bunlardan biri de Yusuf idi. Babası çocukları arasında Yusuf’u daha çok seviyordu. Bunun farkında olan diğer kardeşleri Yusuf’u kıskanmaktaydı.

Günün birinde Yusuf çok anlamlı bir rüya gördü. Nasıl bir rüya gördüğü Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır:

“Bir gün Yusuf, babasına demişti ki: “Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; gördüm ki onlar bana secde ediyorlardı.” (Yusuf 4)

Hz. Yakup, Yusuf’un gördüğü bu rüyayı, ileride yüksek bir makama geleceği şeklinde yorumlamış, ancak diğer oğullarının bu rüyadan haberleri olursa kıskançlık yüzünden Yusuf’a bir kötülük edeceklerinden endişe ettiği için rüyayı kardeşlerine anlatmamasını istemişti.

Yusuf’un rüyada gördüğü güneş, babası Yakup’u; ay, annesi Rahel’i, yıldızlar da on bir kardeşini işaret ediyordu.

Yakup’un (as.) korktuğu başına geldi. Diğer oğulları Yusuf’u gezdirmek bahanesiyle kıra götürdüler ve bir kuyuya attılar. Eve dönünce de babalarına Yusuf’u bir kurdun yediğini söylediler.

Diğer taraftan Şam’dan Mısır’a doğru yol alan bir ticaret kervanı Yusuf’un atıldığı kuyunun yanından geçerken içlerinden birini kuyudan su çekip getirmek için göndermişlerdi. Adam kovasını suya salınca, “Müjde! İşte bir oğlan çocuğu!” diye bağırdı. Böylece kuyudan çıkarılan Yusuf’u beraberlerinde Mısır’a götürüp köle pazarında sattılar.

Onu satın alan kişi Mısır’ın maliye işlerini yürüten veziri idi. Adam karısına, “Ona değer ver ve iyi bak! Umulur ki bize faydası olur veya onu evlat ediniriz.” dedi. Böylece Yusuf vezirin evine yerleşti. Aile kendisine çok iyi baktı. Aradan yıllar geçti, Yusuf büyüdü, erginlik çağına geldi, güçlü, kuvvetli bir delikanlı oldu.

Yusuf iftiraya uğradı, çok sıkıntılar çekti fakat dürüstlüğü ve iffetini korumadaki titizliği ve vefakârlığı ile sıkıntılı dönemi aştı ve bu sınavdan başarı ile çıktı. O, yüksek karaktere sahip olması, zekâ ve üstün yeteneği sayesinde Mısır kralının güvenini kazandı. Kral ülke mâliyesinin yönetimini Yusuf’a teslim etti. Yusuf aldığı görevi başarı ile yürüttü, halkın sevgisini kazandı.

Öte yandan Hz. Yakup, hem zahire almak hem de yanındaki oğullarını Yusuf’u aramak üzere Mısır’a gönderdi, onlar daha önce de zahire almak için Mısır’a gitmişlerdi. Bu defa da Yusuf’un huzuruna çıktılar. Onlar Yusuf’u tanımıyorlardı, ancak Yusuf onların kendi kardeşleri olduğunu biliyordu.

Bundan sonrasını Kur’an-ı Kerim’den takip edelim:

“Yusuf’un huzuruna girdiklerinde dediler ki: “Ey Aziz! Biz ve ailemiz kıtlığa uğradık ve biz az bir bedel ile geldik. Yine de bize talebimizi karşılayacak kadar ver, bize bağışta da bulun. Şüphesiz Allah sadaka verenleri mükâfatlandırır.”

Yusuf, “Siz cahilliğiniz yüzünden Yusuf ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor musunuz?” dedi.

“Yoksa sen, gerçekten sen Yusuf musun?” diye sordular. O da (evet) ben Yusuf’um, bu da kardeşim, Allah bize lütfetti. Kim Allah’tan korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların mükâfatını zayi etmez.” dedi.

Dediler ki: “Allah’a andolsun, hakikaten Allah seni bize üstün kılmış. Gerçekten biz hataya düşmüşüz.”

Yusuf şöyle dedi: “Bugün yaptıklarınız yüzünüze vurulmayacak, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.! (Yusuf 89-92)

Yusuf, babası, annesi ve bütün aile fertlerinin Mısır’a gelmesini istedi. Yakup’un oğulları babalarına dönünce suçlarını itiraf ettiler ve ondan günahlarının bağışlanması için Allah’tan af dilemesini istediler. O da Rabbinden af dileyeceğini söyledi.

Yakup (as.) yakınları ile birlikte Mısır’a oğlu Hz. Yusuf’un yanına gitti. Yusuf onları büyük bir coşku ve sevinçle karşıladı.

Kur’an-ı Kerim’de karşılama sonrasında neler olduğu şöyle anlatılmaktadır:

“Yusuf’un yanına girdiklerinde ana babasını bağrına bastı ve ‘Allah’ın izniyle Mısır’a güven içinde giriniz.’” dedi.

“Ana babasını, makamına çıkardı. Hepsi onun huzurunda yere kapandılar. Yusuf dedi ki: “Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın gerçekleşmesidir; Rabbim onu gerçek kıldı…”1 (Yusuf 100)

Yusuf’un çocukluğunda gördüğü rüyayı o zaman yorumlayan babası Yakup, onun Allah’ın seçkin kulları arasında yer alacağını ve ileride büyük nimetlere ve yüksek makama erişeceğini anlamıştı. Böylece Yusuf’un babası Yakup, annesi Rahel ve on bir kardeşinin Yusuf’un önünde saygı ile eğilmeleri, Hazreti Yusuf’un çocuk iken gördüğü rüyanın, uzun yıllar geçtikten sonra gerçekleştiğini göstermiştir. Rivayete göre bu rüya, aradan kırk yıl geçtikten sonra gerçek olmuştur.

İkinci rüya:
Peygamber Efendimiz hicretin 6. yılında gördüğü bir rüyada, ashabı ile birlikte güvenli bir şekilde Mekke’ye girerek tıraş olduklarını görmüş ve bu rüyasını ashabına da anlatmıştı.

Bu, onların umre yapacaklarını gösteren bir rüya idi. Çünkü saçların tıraş edilmesi veya kısaltılması hac ve umrede ihramdan çıkmak için gereken bir görevdir.

Ashab-ı kiram peygamberin rüyasının doğru olduğunu bildiklerinden çok sevinmişler ve umre yapmak üzere Peygamberimizle birlikte yola çıkmışlardı. Oysa Mekke o tarihte müşriklerin kontrolünde idi ve Müslümanların Mekke’ye girmelerini istemiyorlardı. Hâlbuki peygamber ve ashabı sadece bir ibadeti yerine getirmek için geliyorlardı.

Hudeybiye’de müşriklerle yapılan görüşmeler sonucunda bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmanın bir maddesine göre Peygamber ve beraberindeki Müslümanlar gelecek yıl umre yapacaktı.

Bunun üzerine Peygamberimiz Medine’ye geri dönmeye karar verdi. Bu anlaşma yakın bir gelecekte Müslümanlar için çok hayırlı sonuçların doğmasına vesile olacaktı.

Ancak henüz bunu kestiremeyen bazı Müslümanlar umre yapamadan geri döndükleri için çok üzülmüşler, münafıklar da dedikodu yaparak bunu istismar etmeye kalkışmışlardı.

Oysa peygamberin rüyası doğru idi ve bir gün mutlaka gerçek olacaktı. Çünkü peygamberin rüyası vahyin bir çeşididir. Peygamberin rüyasının doğruluğunu bildirerek üzülen Müslümanları teselli etmek ve yakında büyük bir fethin gerçekleşeceğini haber vermek üzere şu ayet nazil oldu:

“Andolsun, Allah, peygamberinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse, siz güven içinde başlarınızı kazıtmış veya saçlarınızı kısaltmış olarak korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bildi ve size bundan başka yakın bir fetih daha verdi.” (Fetih 27)

Yüce Allah bu ayetle, Müslümanların mutlaka güven içinde Mekke’ye girip umre yapacaklarını ve peygamberin rüyasının gerçekleşeceğini bildirmiştir. Nitekim Hudeybiye anlaşmasından bir yıl sonra Peygamberimiz ashabı ile birlikte Mekke’ye giderek umre yaptı ve gördüğü rüya gerçekleşmiş oldu. Umreden önce de ayette yakın bir fetih olarak bildirilen ve Müslümanlar için büyük önem taşıyan Hayber fethedildi.

Üçüncü rüya:
Enes ibn-i Mâlik’ten rivayet edilmiştir:

Peygamberimiz (süt teyzesi olan) Milhan kızı Ümm-i Haram’ın ziyaretine gelirdi. Peygamberimiz bir gün yine ziyaretine geldi, (süt teyzesi) peygambere yemek yedirdi ve başını taradı.

Sonra Allah elçisi bir süre uyudu, sonra gülümseyerek uyandı. Ümm-i Haram dedi ki:

“Ey Allah’ın Resulü! Seni ne güldürüyor?” diye sordum. Buyurdu ki:

“Rüyamda bana ümmetimden bir kısım mücahidlerin şu mavi denizde hükümdarların tahtlarına kuruldukları gibi gemilere binerek Allah yolunda savaşa gittikleri gösterildi de ona gülüyorum.” Ben de,

“Ey Allah’ın Resulü! Beni de o (deniz) gazilerinden kılması için Allah’a dua etseniz.” diye rica ettim. Allah Resulü de dua etti. Sonra başını yastığa koyup bir süre daha uyudu. Sonra yine gülümseyerek uyandı. Bunun üzerine yine ben,

“Ey Allah’ın Resulü! Seni ne güldürüyor?” diye sordum. Peygamberimiz,

“(Bu defa da) önce dediği gibi ümmetimden bir kısım mücahidlerin kara vasıtaları ile Allah uğrunda (Kostantiniyye’ye = İstanbul) gazaya gittikleri gösterildi.” buyurdu. Umm-i Haram diyor ki:

“Ey Allah’ın Resulü! Beni (Konstantiniyye) gazilerinden kılması için Allah’a dua buyursanız.” diye rica ettim. Allah Resulü,

-“Hayır, sen önceki (deniz gazilerinden)sin.” buyurdu.

Enes ibn-i Mâlik diyor ki:

Ümm-i Haram, Hz. Osman’ın halifeliği döneminde (Kıbrıs’a gitmek üzere) gemiye binmişti. Fakat Kıbrıs adasına çıkıldığı sırada bindirildiği hayvandan düşerek gaza yolunda şehit oldu.

Bu deniz seferi, hicretin 28. yılında yapılmış ve Kıbrıs’ın fethi ile sonuçlanmıştır. Bu, Müslümanların ilk deniz savaşıdır. Bu savaşa ashabın yaşlıları da katılmıştır. Ümm-i Haram’ın kabri Kıbrıs’ta olup halk tarafından ziyaret edilmekte ve kendisine büyük saygı duyulmaktadır.

Bu olayda Peygamberimizin rüyası gerçekleşmiş ve Ümm-i Haram hakkındaki duası kabul edilmiştir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz