Karagöz ve Hacıvat bir gölge oyunu olarak milli kültürümüz içinde özel bir yer İşgal eder. Bu oyun çocukların olduğu kadar büyüklerin de dikkatini çeken eğlendirirken düşündüren, öğreten, eğiten hoşça vakti geçirten bir gölge oyunudur. Diğer bir ifade ile Karagöz ve Hacivat taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılan gölge oyunudur.
Kökü tarihin derinliklerine dayanan Karagöz oyunu Osmanlılarda Sultan Orhan zamanından beri yaygın halde mevcut olduğu bilinmektedir.
Oyun, beyaz bir perdenin arkasına konulan bir ışıkla ve bu ışığın önünden geçirilerek perdeye aksettirilen şekillerle oynanır. Ekseriye deve derisinden yapılmış bu İnsan ve eşya figürleri renklidir. Perdeye kendi güzel ve özel giyimleri ile sihirli renkleriyle aksettirilir.
“Karagözcü, bu figürleri hareket ettirir, konuşturur, boğuşturur; insan ve hayyan şekilleri mafsallı olduğundan perdede çok çevik ve kıvrak haraketler yapabilirler. Bu, seyircilerde, insanı birtakım cazip hallerde görebilmenin derin zevkini uyandırır.”
Karagöz oynatana hayali, kurgusal, hayalbaz denir. Bilhassa Ramazan aylarında İstanbul’da meşhur hayalilerin oyunları büyük rağbet görür, padişahlar bile bu oyunları heyecanla seyrederlerdi. Hayalilerimizin çoğu 1. Dünya Harbi sırasında; Çanakkale’de şehid olmuş, bir çokları da sinema ve tiyatroların gelişmesi neticesi bu işi bırakmışlardır.
Bugün Karagöz oyunu yeniden canlandırılmaya çalışılmaktadır. Hayali Küçük Ali isimli bir Karagözcü bu oyunların 15 tanesini bir araya toplamış; kitap halinde neşretmiştir.
Küçük seyircileri çok eğlendiren ve birbirinden güzel olan Karagöz oyunlarından bir bölümünü, Hayali Küçük Ali’nin kitabından aktarıyoruz.
HACİVAT: Efendim, bu akşam Ramazan-ı Şerif’in yirmi beşinci gecesi. Cenab-ı Hak cemi cümleyi nice senelere elemsiz kedersiz yetiştirsin.
KARAGÖZ: Amin.
H.önümüz mübarek Bayram-ı Şerif. Çoluk çocuk elimizi gözlerler. Eh hamdolsun elimde beş on kuruş para varken çoluğa çocuğa çarşıdan ayaklarına pabuç, üstlerine entarilik, başlarına da birer tane Kandilli yazması başörtüsü aldım.
K. Aldın, bana ne. Hem bir insan evine aldığını herkese söyler mi? Senin paran varmış almışsın, olmayanlar ne yapsın?
H. Canım Karagözüm, ben de dünyaya ilan etmedim ya. Yalnız sana söyledim.
K. Belki benim param yok. Benim de çoluğum çocum var.
H. Sen komşunun aldığına göz koyma; Allah sana da versin. Sen bana güle güle giyinsinler, başlarında paralansın de…
K. İnşallah güle güle giysinler, başlarında paralansın.
H. Amin Karagözüm, darısı başına. Hazır elimde beş on kuruş para varken önümüz kış, gittim odun iskelesine; on çuval kömür, on çeki de odun aldım. Kömürleri kömürlüğe, odunları da odunluğa yerleştirdim.
K. Güle güle giysinler, güle güle giysinler, başlarında paralansın.
H. Aman birâder, ben kömür, odun aldım.
K. İyi ya, güle güle giysinler başlarında paralansın.
H. Ama Karagözüm öyle demezler.
K. Ya nasıl derler?
H. Güle güle yakınız, güle güle yansın, karşısında çoluk çocuk afiyetle ısının, derler.
K. Olur, Güle güle yakınız, güle güle yansın, karşısında çoluk çocuk ısının.
H. Eksik olma Karagözüm. Hazır elimde beş on kuruş daha para varken, evimin damı akıyor, bazı yerleri de tamire muhtaç bir halde idi. Onları da yaptırıverdim. Görme Karagözüm adeta yenice bir ev oldu.
K. Güle güle yakınız, güle güle yansın, karşısında çoluk çocuk afiyetle ısının.
H. Aman Karagözüm, bunlar adetâ beddua oluyor.
K. Sen öyle demedin mi?
H. öyle söylemezler.
K. Ya nasıl söylerler?
H. Güle güle oturun, çotuğunuzla, çocuğunuzla oturun, Allah rahatlık versin derler.
K. Olur. Güle güle oturun, çoluk çocuk hep beraber oturun. Allah rahatlık versin
H. Eksik olma Karagözüm. Derken efendim, öte beri almak için sokağa çıktım. Bir de baktım köşe başında iki kişi kavga ediyorlar. Aralarına girdim; ayıptır, mübarek günde kavga etmeyin, derken, polisler geldi. Beni de kavga edenlerle beraber korakola, oradan da hapishaneye tıktılar.
K. Güle güle oturun, çoluk çocuk hep beraber oturun. Allah rahatlık versin.
H. Aman birader ne diyorsun, beni hapse tıktılar.
K. İyi ya güle güle oturun.
H. Onu öyle söylemezler.
K. Ya nasıl söylerler?
H. Esef etme a birader, dostun biri çıkarmazsa biri çıkarır. Bunlar ufak işler Hacı cavcav.
H. öyle de oldu. Benim suçum olmadığı anlaşıldı, bıraktılar. Eve gelirken finodan pide alayım diyerek, fınmn önüne gittim. Bana şuradan yumurtalısından iki tane verin demeye kalmadı fırıncı küreği çekince kazara küreğin sapı gözüme geldi, az kaldı gözümü çıkarıyordu.
K. Esef etme a birader, dostun biri çıkarmazsa biri çıkarır. Bunlar olağan şeylerdendir.
H. Canım öyle demezler.
K. Ya nasıl derler?
H. Çıkışırlar: Kör müsünüz, görmüyor musunuz, önünüze arkanıza bakın, derler.
K. Kör müsünüz, önünüze arkamza bakın. Sizi gidi utanmazlar.
H. Pideleri aldım eve geldim. Çoluk çocuk bütün aile sevinçle kimi elime kimi yüzüme sarılarak öpmeye başladılar.
K. Kör müsünüz, görmüyor musunuz, utanmazlar, terbiyesizler, önünüze arkanıza bakın.
H. Ama Karagözüm, bunlar benim çocuklarım.
K. Gidi terbiyesizler, (tokat) utanmazlar. (Hacivat gider) seni gidi idare fitili, mum bacaklı kerata, yok odun almış, yok evini yaptırmış, neme lâzım benim. Ben neyler çekilir giderim, idgahda dilber seyrine görelim, ayine-i devran ne suret gösterir. (Gider).
(Yalova Safası adlı oyundan).