Zina; aralarında nikâh bağı bulunmayan kadın ve erkek arasında gayrı meşru münâsebette bulunması demektir. Diğer bir ifade ile Zina, evlilik bağı olmaksızın ergen bir erkeğin ergen bir kadınla isteyerek yaptıkları cinsel birleşmeye denir. Zina İslâm’da ve İslâm önceki bütün semâvî dinlerde haram ve çok çirkin bir fiil olarak kabul edilmiştir. O büyük günahlardandır. Irz ve neseplere yönelik bir suç olduğu için cezası da hadlerin en şiddetlisidir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur.” (İsrâ 17/ 32). Ayette “Zina etmeyin” denilmeyip de “Zinaya yaklaşmayın” buyrulması çok dikkat çekicidir. Buna göre yalnız zina değil, kişiyi zina etmeye sevk eden yollar da yasaklanmıştır.
Nikahlanmamış kız arkadaşla veya nişanlı ile yapılan cinsel ilişki de zinadır.
Asr-ı saadette Peygamberimiz (asm) ashabıyla beraber bulunuyordu. Bir genç çıkageldi ve çok saygısızca:
“Ya Resulallah! Ben felanca kadın ile arkadaş olmak istiyorum, onunla zina yapmak istiyorum.” dedi.
Ashab-ı Kiram, bu durumdan çok öfkelendiler. İçlerinden gazaba gelerek genci dövmek ve huzuru Resulullah’dan çıkarmak isteyenler oldu. Bazıları bağırıştılar. Çünkü genç çok hayasız konuşmuştu. Sevgili Peygamberimiz (asm) “Bırakın o genci.” buyurdu.
Resulullah, genci yanına çağırdı, dizinin dibine oturttu. Gencin dizlerini kendi mübarek dizine değdirecek bir şekilde oturttu ve:
“Ey genç, birinin annenle bu kötü işi yapmasını ister misin? Bu çirkin hareket hoşuna gider mi?” diye sordu. Genç hiddetle:
“Hayır Ya Resulallah!..” diye cevab verdi. Resulallah:
“Öyle ise o çirkin işi yapacağın kimsenin evlatları da bundan hoşlanmazlar. Peki, bu çirkin işi senin kız kardeşinle yapmak isteseler, sever misin?”
diye sorduklarında genç: “Hayır, asla!..” diyerek hiddetleniyordu.
“Şu halde insanlardan hiç kimse bu işi sevmez.” buyurdu. Sonra Hz. Peygamber (asm) mübarek elini bu gencin göğsüne koyarak şöyle dua etti:
“Allah’ım! Sen bu gencin kalbini temiz kıl. Namusu ve şerefini muhafaza eyle ve günahlarını da bağışla.” buyurdu.
Genç, Resulallah’ın huzurundan ayrıldı. Bir daha günah işlemediği gibi böyle bir kötü düşünce aklından bile geçmeden yaşamış! Resulallah:
”Kadınlarınızın namuslu olmasını istiyorsanız başkalarının kadınlarına yan gözle bakmayınız.” diye emrediyor.
İSLAM HUKUKUNDA ZİNA CEZASI
İslâm hukukunda ve bütün fıkıh kitaplarında “hudud,” yani hadler, cezalar mühim bir yer işgal etmektedir. Esas itibarıyla kaynağını Kur’ân ve hadislerden alan bu hükümlerin en mühim hususiyeti, fertleri ve milleti korumak, ahlâkî çöküntüye sürükleyen felâketlere set çekmek, nâmus ve iffeti muhafaza etmek, fertlere hak ve hukuk mefhumunu yerleştirmek, sulh ve sükûnu te’sis etmektir. Başkalarına ibret olması ve caydırıcılığı da diğer bir hikmetidir.
Zina suçuna verilecek cezalar hakkında Nûr Sûresinin ilk âyetlerinde açık bir şekilde izahlar mevcuttur;
“Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, Allah’ın dinini tatbik hususunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir topluluk onların cezalarına şahit olsun.“1
Zina cezasının tatbik edilmesi için bu suçun kesin olarak aydınlığa çıkması ve tesbit edilmesi şartı başta gelmektedir. Bu da üç şekilde mümkün olur:
1) Dört âdil erkeğin zina fiilini kesin olarak gördüklerine dair şahitlik etmeleri,
2) Suçu işleyen kimsenin itirafı,
3) Suçlu kadınsa hamile kalması. Bu üç husus tahakkuk etmediği müddetçe cezası tatbik edilmez.
Asr-ı Saadette Kur’ân’ın bu emri mü’min kalb ve ruhlara öylesine yerleşmişti ki; hiç şahide, ispata hacet kalmadan, şeytana ve nefsine uyup da bir anlık hissiyatına kapılan bazı kimseler, bu suçu işledikleri zaman bizzat gelip Peygamberimize (asm) itiraf etmişler, kendilerine Kur’ân’da emredildiği şekilde cezanın uygulanmasını istemişlerdir.
Meselâ Maiz el-Eslemî adında birisi Peygamberimizin (asm) huzuruna gelerek zina yaptığını itiraf etti. Peygamberimiz yüzünü çevirerek dinlemek istemedi. Maiz, ikinci, üçüncü ve dördüncü defa aynı şeyi tekrar etti. Peygamberimiz yine dinlemek istemedi. Nihayet dördüncüsünde, “Sende delilik var mı?” dedi ve “Hayır” cevabını aldı. “Sarhoş musun yoksa?” sorusu üzerine, bir zat kalkarak ağzını kokladı. Sarhoşluğa dair bir belirti bulunmadı. Bundan sonra Peygamberimiz “Belki yalnız öptün, lâf attın veya sadece baktın.” dedi. Maiz “Hayır” diye devam etti. “Evli misin?” sorusuna da “Evet” deyince, Peygamberimiz recmedilmesini emretti ve recmedildi. Tövbesinin kabul edilip edilmemesi hususunda da Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurdu:
“O öyle bir tövbe etti ki, bir millet arasında taksim edilse idi, hepsini içine alırdı.” Başka bir vesile ile de, “Sen Allah için canını vermekten daha faziletli bir tövbe gördün mü?” buyurdu.
Âyet-i kerimede ifâde buyurulduğu gibi, zina suçuna terettüp edecek ceza iki şekilde mütalâa edilmektedir: Birisi, yüz sopa, diğeri de recim (öldürmek). Bu çirkin suçu işleyen kimse, erkek veya kadın, bir defa olsun hiç evlenmemiş olmalıdır. Bunlara suç tesbit edilip hüküm verildikten sonra yüz sopa cezası tatbik edilir. Bu hükme bir esas teşkil eden hadis-i şerifi Hz. Ubeyde bin Sâmit rivayet eder. Hadis şu mealdedir:
“Ölçüyü benden alınız, benden alınız! Allah onlara bir yol gösterdi. Zina edenler bekâr ise yüz sopa ve bir sene sürgün cezası tatbik ediniz. Evliler ise yüz sopa ve recim tatbik ediniz.”
Fıkıh kaynaklarında bu sopanın durumu ve vuruş şekli hususunda bir ölçü verilir: Sopa parmak kalınlığında olmalı, yüze ve başa vurulmamalı, cezayı tatbik eden kimse sopayı omuzunun hizasından yukarı kaldırmamalı ve çıplak bedene vurmamalıdır.
Âyet-i kerimede geçen, “Mü’minlerden bir topluluk onların cezasına şahit olsun” ifâdesindeki hikmetleri de asrımız müfessirlerinden merhum Elmalılı şöyle belirtir:
“Cezayı tatbik eden kimse suistimale girmemelidir. Herkesin gözü önünde cereyan etmesi halinde ceza bir işkence şekline bürünmez. Tarihin şikâyet edegeldiği zalimane işkenceler hep gizlenerek yapılmıştır. Halbuki bu bir işkence olmayıp cezadır. Bunun için dinin çizmiş olduğu sınırın dışına taşırılmamalıdır. Cezanın açıktan tatbik edilmesinde “İffetin kıymetini, ibret ve terbiyesinin tamimini ifade eden bir iman ve teşhir vardır.” Bu şekil aynı zamanda suçlu için psikolojik bir ceza mânâsını da taşımaktadır.