Tebliğ, İslâm’ı insanlara ulaştırarak ve anlatarak, dinin yayılmasına çalışmak demektir. Diğer bir ifade ile tebliğ, Peygamberlerin Allah’tan getirdikleri ilahî mesajın insanlara aynen ulaştırma, insanları dine davet etme, bildirme ve haber verme demektir. Cenâb-ı Hak bu ulvî vazifenin değerini şöyle haber verir:
“(İnsanları) Allâh’a çağıran, sâlih amel işleyen ve; «Ben müslümanlardanım.» diyen kişiden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet, 33)
Allah Rasûlü (sallâllâhu aleyhi ve sellem) de şöyle buyurur;
“Bir kimsenin senin vâsıtanla hidâyete ermesi, senin için (en kıymetli dünya nîmeti olan) kızıl develere sahip olmandan daha hayırlıdır.” (Buhârî, Cihâd, 143)
“Doğru yola davet eden kimse, ona tâbî olanların sevapları kadar sevap alır. Bu, tâbî olanların sevâbından bir şey eksiltmez! Kötü bir yola davet eden kimse de, ona tâbî olanların günahları kadar günah alır. Bu da, tâbî olanların günahlarından hiçbir şey eksiltmez!..” (Müslim, İlim, 16; Ebû Dâvûd, Sünnet, 6; Tirmizî, İlim, 15)
“Benden bir âyet bile olsa insanlara ulaştırınız.” (Buhârî, Enbiyâ, 50)
“Bizden bir şey işitip, onu aynen işittiği gibi başkalarına ulaştıran kimsenin Allah yüzünü ak etsin! (Çünkü) kendisine bilgi ulaştırılan nice insan vardır ki, o bilgiyi, bizzat işiten kimseden daha iyi anlar ve tatbik eder.” (Tirmizî, İlim, 7)
“–Size birtakım insanlardan haber vereyim mi? Onlar ne peygamber ne de şehîddirler. Ancak kıyâmet gününde peygamberler ve şehîdler, onların Allah katındaki makamlarına gıpta ederler. Nurdan minberler üzerine oturmuşlardır ve herkes onları tanır.”
Ashâb-ı kirâm:
“–Onlar kimlerdir yâ Rasûlâllah?” diye sordular.
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Onlar, kullarını Allâh’a, Allâh’ı da kullarına sevdiren kimselerdir. Yeryüzünde nasihat ederek ve İslâm’ı anlatarak dolaşırlar.” buyurdu.
Ben:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Allâh’ı kullarına sevdirmeyi anladık. Peki, kullarını Allâh’a sevdirmek nasıl olur?” diye sordum. Buyurdu ki:
“–İnsanlara Allâh’ın sevdiği şeyleri emrederler, sevmediği şeylerden de sakındırırlar. İnsanlar da buna itaat edince, Allah -azze ve celle- onları sever.” (Ali el-Müttakî, III, 685-686; Beyhakî, Şuab, I, 367)