Kaatil bilinmediği zamanda maktûlün akrabasından elli kişiye yemîn verdirilir. Bu elli kişi kimin kaatil olduğuna yemîn ederlerse, o cezalandırılırdı. Maktûlün akrabasından elli kişi kaatil zanlısı için yemîn etmez de, zanlının akrabasından elli kişi zanlının kaatil olmadığına yemîn ederlerse, zanlı kaatil berâet ederdi. Cahiliyet devrinde kaatilin kesin olarak bilinemediği hallerde, bu Şahitlik müessesesine müracaat edilirdi. İslâm bu müesseseyi devam ettirdi. Adı da «Kasâme» olarak kaldı.
— Râfi, b. Hadîc’den rivayet edilmiştir. Muhayyisa b. Mes’ud ile Abdullah b. Sehl, Hayber’e doğru yola çıkmışlardı. Hurmalıklarda birbirlerinden ayrıldılar. Bu arada Abdullah öldürüldü. Bu sebeble Yahûdîleri ithâm ettiler. Bunun üzerine Abdullah’ın kardeşi Abdurrahman ile amca oğulları Huvayyisa ve Muhayyisa Hz Peygamber’in huzuruna geldiler. Abdurrahman, kardeşi hakkında konuşmaya başladı. Aralarında Abdurrahman en küçüğü idi. Peygamber s.a.:
Senden büyüğüne hürmet göster, yâhut bırak en büyüğünüz konuşsun! buyurdular.
Bunun üzerine Huvayyisa ile Muhayyisa, arkadaşlarının meselesi hakkında konuşmaya başladılar. Hz Peygamber s.a.:
Sizden elli kişi, onlardan şüphe ettiğiniz kimsenin kaatil olduğuna yemin etsin; onu maktûlün akrabasına teslim edelim, buyurdular.
Bunların hepsi bir ağızdan,
Yâ Resûlallah, gözümüzle görmediğimiz bir şey üzerine nasıl yemin edelim? dediler.
Peygamber (sav) de;
O takdirde itham ettiğiniz yahûdi’nin akrabasından 50 kişi, bunun kaatil olmadığına yemin etmek suretiyle bu maznun berâet eder, buyurdular.
Bunlar:
Yâ Resûlallah, onlar gayr-i müslim bir kavimdir, yemin edebilirler; biz nasıl onların yeminlerini kabûl edebiliriz? dediler.
Bunun üzerine Peygamber (sav) sadaka malından (Beytülmal-den) onlara maktûlün diyetini verdi. (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizi, Neseî)