Arap Yarımadasının farklı bölgelerinde Putperestlik, Sabiilik, Mecusilik, Haniflik, Yahudilik ve Hristiyanlık gibi çeşitli dinî inançlar vardı. Bizans İmparatorluğu ve Habeşistan Krallığı Hristiyan’dı. Yahudiler ise Yesrib, Hayber, Fedek ve Yemen’de yaşıyorlardı. Ayrıca bu günkü Bahreyn, Umman ve Yemen bölgelerinde Sasani İmparatorluğundan göç etmiş az sayıda Mecusi vardı.
Sabiiler ise yıldızlara ve güneşe tapmaktaydı. Mekke’de putperestlere rağmen Hz. İbrahim den kalan tevhit inancının gereklerini yaşatmaya Ve çalışan insanlar da vardı. Bunlara Hanif deniliyordu. Sayıları çok az ev da olsa Mekke’de yaşayan Hristiyan ve Yahudiler yarımadadaki diğer şehirlere göre azınlık durumundaydılar. Yahudiler ile Hristiyanlar için ehli kitap ifadesi kullanılmaktaydı.
Mekke başta olmak üzere tüm Arabistan Yarımadası’nda en yaygın ik inanç putperestlikti. Putperestler hem Allah’a inandıklarını söylerler hem de putlaştırdıkları şeylerden yardım beklerlerdi. Cahiliye âdetlerinin başında yer alan putlara tapınmanın adı şirkti. Kuran şirk sahiplerini “müşrik” olarak isimlendirmektedir “Onlara söyle: “Ben’de ancak sizin gibi bir insanım. Bana, tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyolunuyor. Artık ona yönelin, ondan bağışlanma dileyin; vay ortak koşanlara (müşriklere)!” (Fussilet 6) ayetinde müşriklerin ilah olarak sadece tek bir ilaha yönelmeleri gerektiği belirtilmektedir.
Müşrik de denilen Putperestler; Allah’ın varlığına inanıyor, putları aracı yaparak Allah’a ulaşacaklarını zan ediyorlardı. “Biz onlara ancak bizi daha çok Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz“. (Zümer 3) diyerek Allah’a ulaşmak için kendilerinin tahtadan taştan yaptığı putlara ibadet ediyorlardı.
“Onlar bir fenalık yaptıkları zaman, “Babalarımızı bu yolda bulduk, Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: “Allah fenalığı emretmez. Bilmediğiniz şeyi Allah’a karşı mı söylüyorsunuz?” (Araf 28) ayeti putlara tapınmanın eskiden beri var olan bir uygulama olduğunu ortaya koymaktadır. Kâbe’deki putlara çeşitli isimler vermişlerdi. Kur’an-ı Kerim’de bu putların en büyüklerini: “Gördünüz mü o Lâtve Uzza’yı? Ve üçüncüleri olan ötekini, Menafi.” (Necm 19-20) ayetinde ifade edilmiştir.
Putperestliğin Huzaalılar zamanında Mekke’ye girmesi ile bu inanç nesilden nesile taşındı. Mekke geçen zaman içerisinde putperestliğin merkezi hâline geldi. Kâbe putlarla doldu. Araplar her yıl Kâbe’ye gelerek putları adına kurban keser, onların önünde fal okları çekerlerdi.
Mekke’den ayrılıp yolculuğa çıkanlar, Kâbeye saygılarını ve Mekke’ye bağlılıklarını ifade etmek üzere yanlarında Kâbe’nin etrafından alınmış bir taş götürürlerdi. Konakladıkları yerlerde, Kâbe’yi tavaf ettikleri gibi bu taşın etrafında tavaf ederlerdi. Putperestler dua, secde ve Kâbe’nin etrafını tavaf ederek, adakta bulunarak, kurban keserek putlara tapınırlardı. Bu tapınmalarla sağlık, servet, savaşlarda zafer ve erkek çocuk dileme gibi hep dünyevi isteklerde bulunurlardı.
Araplar atalarından gelen putperestliği sorgulamadan din olarak kabul ediyor ve bu inanç biçimini gelenek olarak sahipleniyorlardı. Aslında birçok geleneği de aynı mantıkla sahipleniyorlardı. Bu da onları batıl inanç ve uygulamalara yönlendiriyordu.
Hz. İbrahim’in dinine tabi olup yalnızca Allah’a inanan Hanifler ise azınlıktaydı. Kur’an-ı Kerim’de Hanif kelimesi çeşitli ayetlerde geçmektedir. “İbrahim, şüphesiz Allah’a boyun eğen ve ona yönelen bir önderdi; puta tapanlardan değildi. Şimdi sana, “Doğruya yönelen, puta tapanlardan olmayan İbrahim’in dinine uy.” diye vahyettik” (nahl 120-123) İbrahim Peygamber için Hanif hitabının kullanılması, onun Hakk’a yönelmesi sebebiyledir.
Mekke’de yaşayan Hanifler Hz. İbrahim’den bu yana varlığını devam ettiren tek tanrı inancından vazgeçmemişlerdi. Zira İbrahim Peygamber kendi kavminin taptığı putlara asla tapmayıp, sadece Allah’a iman ve ibadet etmiştir. Bu gerçek Kur’a-ı Kerim’de şöyle ifade edilir.
“İbrahim, ne Yahudi ne de Hristiyan idi; fakat o Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman idi, müşriklerden de değildi.” (Ali İmran 67)
Mekkeliler, Hanifleri atalarını dininden uzaklaşmakla yani putperestliğe sırt çevirmekle suçluyorlardı. Çünkü Hanifler, Allah’ın birliğine inanırlar, putlara ibadeti reddederler, putlar adına kesilen kurbanları yemezler, kız çocuklarının diri diri gömülmesine karşı çıkarlar, birçok cahiliye âdetini kabuletmezlerdi. Onlar bu özellikleriyle Kur’an’da övülmüşlerdir:
“İşlerinde doğru olarak kendini Allah’a veren ve İbrahim’in, Allah’ı bir tanıyan dinine tabi olan kimseden dince daha güzel kim vardır? Allah İbrahim’i dost edinmiştir.” (Nisa 125)
Güçlü bir hatip olan Kus bin Saide, Hz. Hatice’nin amcaoğlu Varaka bin Nevfel, Hz. Ömer’in amcası Zeyd bin Amr, Hz. Hamza’nın kız kardeşinin oğlu Ubeydullah bin Cahş ve Tâifli ünlü şair Ümeyye bin Ebu’s-Salt Haniflerin önde gelenlerindendi.
Aslında Arap yarımadasına Allah birçok peygamber göndermiş, gönderilen peygamberlerin hepsi Allah’ın tek olduğunu, sadece ona ibadet edilmesi gerektiğini anlatmışlardı. Ancak aradan geçen yüzlerce yıllık zamanda yaygınlaşan putperestlik Arabistan yarımadasını da etkisi altına almıştı.
Arap Yarımadası’nın kuzey bölgesinde yaşayan Gassani ve Hireliler ile güneyde ise Necranlılar Hristiyan’dı. Hicaz bölgesinde de az sayıda Hristiyan bulunuyordu.