İman, Allah’ın Hz. Peygamber’e bildirdiği haberleri ve hükümleri kabul edip bunların doğru olduğuna gönülden inanmak demektir. Diğer bir ifade ile İman, Zarurat-ı Diniyye dediğimiz yani Peygamberimiz (sav)’in Allah tarafından haber verdiği kesin olarak bilinen şeylerin doğru olduğuna kesin bir şekilde içten ve yürekten inanmaktır.
İman’ın kelime anlamı, herhangi bir şeye inanmak demektir. İman sözlük anlamı, “bir kişiyi söylediği sözde tasdik etmek, doğrulamak, söylediğini kabullenmek, gönül huzuru ile benimsemek, karşısındakine güven vermek, güvenlikte olmak, şüpheye yer vermeyecek biçimde içten ve yürekten inanmak” anlamlarına gelir.
Bir insanı mutlu ve huzurlu kılan, güven içerisinde hayatını devam ettirmesine yardımcı olan şey onun inancıdır, insanlar iman sayesinde ayaklarını sağlam basabilecekleri bir zemin bulurlar. İman, kişiye olaylara nasıl bakacağını belirleyen bir bakış açısı, bir kalkış ve hareket noktası temin eder. İnsanlar ancak iman sayesinde hayatlarını belirsizlikten, kargaşa ve karmaşadan kurtarıp anlamlı ve yaşanılır hâle getirebilirler. Kaygılar, korkular, ümitsizlikler, geleceğe dair endişeler ve tüm bunların oluşturduğu karanlık, ancak iman sayesinde aydınlanır.
İnsan, yaratanını tanımak ve O’na ibadet etmek için yaratılmıştır. Ancak ve ancak bu yaratılış gayesine uygun hareket ederse ebedî saadete ulaşabilir. Bu bakımdan insanın iman etmesi ve bu imanın son nefesine kadar kaybetmeden muhafaza etmesi, dünyadan ve dünya içindeki her şeyden daha kıymetlidir.
Bir kimse Hz. Peygamberin getirdiklerini kalbiyle tasdik ediyorsa o kimse Allah katında mümindir. İman konusunda aslolan, kişinin iman edilmesi gereken hususları kalben tasdik etmesidir. Ama kişinin kalbinde olanı sadece Allah bilebilir. Biz bir kimsenin Mümin olduğunu ya kendisinin söylemesiyle ya da bazı ibadetleri görünür şekilde yerine getirmesiyle anlayabiliriz. Böylece ona müslüman muamelesi yaparız. Örneğin, müslüman olarak bildiğimiz bir kişi öldüğünde cenaze namazını kılar, cenazesini müslüman mezarlığına defnederiz.
Bir insanın imanında zirve noktaya ulaşması için kalben tasdik edip dil ile ikrar ettiği hususları yaşantısında da uygulaması gerekir. Kişiyi hem Allah katında hem de insanlar arasında değerli kılan şey kalbiyle dilinin, özüyle sözünün bir olmasıdır.
İman, Tahkiki iman ve Taklidi iman diye ikiye ayrılır.
Taklidi iman; Delillere dayalı olmaksızın sadece çevrenin telkini ile meydana gelen, kişinin İslâm toplumunda doğup büyümüş olmasının tabii sonucu olarak gözüken imana Taklîdî iman denir. Bu iman geçerli olmakla beraber, inkârcı ve sapık kimselerin ileri süreceği itirazlarla sarsılabilir. Bunun için imanı, dini ve aklî delillerle güçlendirmek gerekir.
Tahkiki iman; Delillere, bilgiye, araştırmaya ve kavramaya dayalı imana ise Tahkîkî iman denir. Aslolan her Müslüman’ın tahkîkî imana sahip olması, neye, ne için ve nasıl inandığının bilincini taşımasıdır.
İman iki kısımdır:
İcmalî İman:
Kelime-i tevhid dediğimiz لا اِلٰهَ اِلَّا الٰهلُّ مُحَمَّدٌ رَسُولُ الٰهلِّ (“La ilâhe illallâh, Muhammedün Rasulullah / Allah”tan başka ilâh yoktur. Muhammed (s.a.v) Allah”ın rasulüdür.”) sözünü dil ile söyleyip, kalp ile tasdik etmekdir. Bu sözü diliyle söyleyip kalbiyle tasdik eden kimse, iman etmiş olur.
Tafsili iman:
İcmalî imanın gereğini yerine getirdikten sonra; dinde inanılması gerekli olan şeylere ayrıntılı bir şekilde inanmaktır. Allah”a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah” tan olduğuna ayrı ayrı inanmak, tafsili imana dahildir.