Huşu; korku ile karışık sevgiden gelen edebî bir hâl, İbadet ederken kalbin Allah Teâlâ’dan başkasıyla meşgul olmayıp hakka yönelmesi demektir. Huşu, kalbin Allâh muhabbeti ve korkusuyla dolu olması, uzuvların da bu duygularla huzur ve sükûn bulmasıdır.
Huşu sözlük anlamı itibariyle; korkmak, itaat etmek, tevazu göstermek, boyun eğmek demektir.
“O gün insanlar, hiçbir tarafa sapmadan Hakk’ın davetçisine uyarlar. Gözler Rahman’ın heybetinden huşu’ içerisine girmiş, kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka bir ses işitemezsin.”(Tâhâ, 20/108)
mealindeki ayette, kıyamet gününde, insanların Allah’ın azameti karşısındaki korkuları, bükülüşleri, alçalışları, sessiz-sedasız duruşları “huşu” kavramıyla ifade edilmiştir.
“İman edenlerin kalpleri, Allah’ı ve O’ndan gelen hakikatleri hatırlayarak huşu ile dolma zamanı gelmedi mi?” (Hadid, 57/16)
mealindeki ayette huşu kavramı doğrudan kalbin bir fonksiyonu olarak ortaya konmuştur.
Terim olarak “huşu”; bir yandan çekinmek, korkmak, boyun eğmek gibi kalbin bir eylemi, diğer yandan sükûnet içinde olmak, hareketsiz duruş sergilemek gibi organların bir eylemi olarak kendini gösterir. Buna göre, Huşu; aslı kalpte, tezahürü/yansıması bedende olmak üzere iki yönlü bir etkileşimin adıdır.