Rukye; hastalara dua okumak anlamına gelir. Kişinin kendisi veya başkasının sağlığı sıhhati için dua etmesi Yüce Allah’a yalvarması, şifa dilemesi caizdir. Nitekim Peygamberimiz (sav) hastaların şifa bulması için hem Allah’a dua etmiş hem de kendilerine Allah’tan şifa istemeleri için bazı dualar öğretmiştir. Öyle ki şifa bulmak için bu dualarla Allah’a yönelmek sünnettir. Onun dışında ayetlerden ve geçmiş büyüklerden iktibas edilmiş duaları okumak da caizdir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, sağlık konusunda dinimiz, hastalanmadan önce sağlığı korumayı, hastalandıktan sonra da tıbbî tedavilere başvurmayı istemektedir. Şifayı veren Allah olduğundan, hastalıktan kurtulmak için dua da edilmesi uygundur.
Bizi yaratan Allah, Peygamberimiz (sav) vasıtasıyla nasıl korunacağımızın yollarından birisini göstermiştir.
Allah Teâlâ, yarattığı her derdin muhakkak şifâsını da var etmiştir. Bunun için hastalıkların şifâsını aramak îcâb eder.
Peygamber Efendimiz, kendisine:
“–Yâ Rasûlallah! Tedâvî olalım mı?” diye soranlara:
“–Tedâvî olunuz! Allah -azze ve celle-, ihtiyarlık hariç, her derdin devasını yaratmıştır” cevabını vermiştir. (Ebû Dâvûd, Tıb, 1/3855; İbn-i Mâce, Tıb, 1)
Hatta, birinci hadisimizde olduğu gibi Kur’ân’ın en hayırlı deva oluğunu bildirdiğinden, mü’minlerin ilâçlarla birlikte, duayı ve Kur’ân okumayı da hiçbir zaman ihmal etmemeleri îcâb eder. Zira ilaçlar, gıdalar ve vitaminler, hastalıkların tedâvisinde Allah’ın yarattığı bir vesile olmaktan öte geçemez. Gerçekte şifâ veren ise Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla, bir taraftan şifâya vesile olacak bütün tedâvi yolları tecrübe edilirken, öbür taraftan da samimiyetle Allah’tan şifâ istenmeli, dua edilmeli ve Kur’ân okunmalıdır.
Kur’ân-ı Kerim, bir hidâyet ve şifâ menbaıdır. O, kalpler, bedenler ve rûhlar için en mühim devadır. Beşerî tıb ile ilâhî tıbbı, bedenlerin tıbbıyla ruhların tıbbını, yeryüzüne âit deva ile semâvî devayı cem etmiştir. Ancak onun şifâsı, daha çok rûhânî hastalıklar içindir. Bununla birlikte maddî hekimliğin, bütün gayretlere rağmen tedâvisinde âciz kaldığı nice cismânî hastalıklara karşı da Kur’ân’ın şifâ bahşeden hususiyetleri, ehli tarafından öteden beri müşâhede edilegelmiştir. (Râzî, XXI, 29; Elmalılı, V, 3195, [Đsrâ 17/82])
Bazı beşerî sözlerin bile tesiri ve faydası kabul edilirken, Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın indirdiği Kur’ân’ın, hastalara fayda vermeyeceğini düşünmek doğru değildir. İnsafla bakıldığında, ihlâslı bir şekilde ve bereketini umarak Kur’ân okumanın, pek çok hastalığı iyileştirdiği görülür.
Rasûlullah (s.a.v), hastalık ve sıkıntılar için, Kur’ân okumayı hiçbir zaman terk etmemiştir. Hz. Âişe (r.a) şunları söyler:
“Rasûlullah (s.a.v) yatağına girdiği zaman, İhlas Sûresi ve Muavvizeteyn’in tamamını (Felâk ve Nâs sûrelerini) okuyarak avucuna üfler, sonra elleriyle yüzünü ve vücudunun erişebildiği yerlerini meshederdi. Rahatsızlandığında bunu, kendisi için benim yapmamı isterdi.” (Buharî, Tıb, 39)
PEYGAMBER EFENDİMİZ RUKYE İLE İLGİLİ NE SÖYLÜYOR?
Ebû Saîd (r.a) anlatıyor:
“Biz, Peygamber Efendimiz’in gönderdiği askeri bir seferde idik. Bir yerde konakladık. Yanımıza bir hizmetçi gelip:
«–Kavmimizin efendisini zehirli bir yılan soktu. Onunla meşgûl olacak erkekler de şu anda yanımızda değil. Sizde rukye yapan (tedâvi maksadıyla okuyan) biri var mı?» dedi.
Bunun üzerine bizden, rukye hususunda mahâretini bilmediğimiz bir adam kalkıp onunla birlikte gitti ve hastaya okuyuverdi. Adam iyileşti. Okuyan arkadaşımıza otuz koyun verdiler. O da bize onların sütünden içirdi. Kendisine:
«–Sen rukye yapmasını bilir miydin?» diye sorduk.
«–Hayır, ben sâdece Fâtiha Sûresi’ni okuyarak rukye yaptım» dedi.
Biz ona:
“–Rasûlullah’a sormadan bu koyunlara dokunma!” dedik.
Medine’ye gelince durumu Peygamber Efendimiz’e anlattık. Allah Rasûlü (s.a.v):
«–Fâtiha’nın rukye olduğunu sana kim söyledi? Verdikleri koyunları paylaşın, bana da bir hisse ayırın!»105 buyurdu. (Müslim, Selâm, 66, 65; Buhârî, Fedailü’l-Kur’ân, 9; Đcâre, 16; Tıp, 33, 39)
Diğer bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v):
“Fatiha Sûresi’nde her hastalığa şifâ vardır” buyurmuştur. (Dârimî, Fedâilü’lKur’ân, 12)