Ahiler ve Ahilik teşkilatı hakkında bilgi

Ahilik daha çok bir esnaf teşkilatı olarak XIII. yüzyılda, Anadolu’da kurulmuştur. Kurucusu Kırşehir’de, Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat veya Osmanlı Hükümdarı Orhan Gazi zamanlarında yaşayan Ahî Evran yahut Ahî Âren’dir. Hayatı menkibelerle süslenmiş olan Ahî Evran Kırşehir’de vefat etmiş ve oraya gömülmüştür.

Ahi, Arapça “Kardeş” demektir. Kelimenin Türkçe’si “cömert” anlamına gelen “Akı”dan türediği de söylenmektedir. Her ikisine göre de Ahi Teşkilatı bir kardeşlik, dayanışma ve cömertlik teşkilatı olarak anlaşılır.

Gerçekten Ahiler birbirlerine son derece bağlı, merkezi bir disiplin içinde çalışan, dindar, alçak gönüllü, çalışkan ve dürüst insanlardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulmasında büyük tesirler gösterdiler. Kaynakların belirttiğine göre Osman Gazi’nin kayın pederi Şeyh Edebali bir Ahî idi.

Ahiler sıkı bir eğitim görerek yetişir, “Fütüvvetnamelerinde” yazılı olan teşkilat adap ve erkanına sımsıkı bağlı olurlardı.

Daha çok şehirlerde faaliyet gösteren Ahiler, Anadolu’da Türklerin kurduğu bir teşkilat olarak dikkati çeker. 14. yüzyılda Anadolu’nun pek çok şehrini gezen İbni Batuta isimli büyük seyyah ahileri uzun uzun anlatır.

Ahiliğin kuruluş sebeplerinden önemlisi İslâm’ın yerleşilen her yerde yaygınlaşmasını temin etmektir. Ahi olan bir kişi önce bunu düşünür, buna göre hareket eder.

Ahilik müslüman esnafın şekillendirdiği ve uzun asırlar boyu Osmanlı Devleti’nin yardımcısı olmuş önemli bir teşkilattır. Bunlar harp zamanlarında içte çıkan karışıklıkları önler, halkın huzurunu kaçıran isyancılara karşı çıkarlardı. Bu yönden askeri bir özellikleri de mevcuttur.

Teşkilatın asıl görevi şehir halkının çoğunluğunu teşkil eden esnaf zümresinin (Debbağlar; “deri işleri ile uğraşan sanatkarlar”, Terziler, ahçılar, çizmeciler, ipekçiler, ekmekçiler, sarraflar, kasaplar, manifaturacılar, hatta canbazların dayanışmasını temin etmek, birbirlerini kollamaları ve toplumun menfaatlerini korumalarını sağlamaktır. Bu sebeple teşkilat bir mektep gibi çalışarak ahileri yetiştirir. Öyle ki içlerinden büyük alimler, edipler bile çıkmıştır. Kanunî devri şairlerinden Bakî’nin saraç çıraklığından yetiştiği söylenir.

Ahiler iki türlü eğitim görürlerdi. Bunlardan birincisi Şifahi eğitim adı altında Kur’an-ı Kerim dersleri, yemekcilik, usul, adap ve terbiye, raks, musuki, tarih, tasavvuf, Türkçe, Arapça, Farsça ve edebiyat dersleri idi. İkinci eğitime “Seyfi Eğitim” ismi verilirdi. Bu da seçilmiş bazı ahilere gösterilirdi. Seyfi eğitimde kabiliyetini isbat etmiş olan ahi kılıç ve silah eğitimi görürdü.

Ahi Teşkilatları kendi kendilerini idare ederler, en küçük su-istimal, yolsuzluk ve dine aykırı davranışa müsaade etmezlerdi.

Teşkilat Merkezi Kırşehir’de ki Ahi Evren Zaviyesiydi. Her yıl oranın üst derecedeki yetkilileri Anadolu’yu dolaşarak ahileri kontrol ederlerdi.

Uzun yıllar büyük bir disiplin ve sıkı bir teşkilatlanış içinde faaliyet gösteren Ahi Teşkilatı daha sonraları yavaş yavaş bozulmuş, Ahi gelenek ve görenekleri unutulmuş 17. asırlarda Lonca Teşkilatları haline gelerek çökmüştür. Buna rağmen hâlâ yurdumuzun her yerinde esnaflarımız arasında zaman zaman Ahi Töreleri uygulanır, en azından bu töreler yadedilir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz