Adak, dinen mükellef olmadığı halde, kişinin farz veya vacip türünden bir ibadeti yapacağına dair Allah’a söz vermesine denir. Dinimizde buna nezir denmektedir. Mesela; bir kimsenin, “Şu dileğim yerine gelirse şu kadar nafile namaz kılayım veya oruç tutayım yahut fakirlere şu kadar sadaka vereyim, kurban keseyim” diyerek veyahut buna benzer hayırları ve iyilikleri dile getirerek bir iyiliği yapmayı kendine borç kılmasıdır. Kur’an’da değişik yerlerde verilen sözde durulması emredilir: “Adaklarını yerine getirsinler” Hac 22/ 29
Allah’a isyan ve mâsiyeti içermediği sürece, hangi grupta yer alırsa alsın, adakta bulunarak kendisini borçlandıran kimse borcunu yerine getirmesi dinen vacip görülmüştür. Adanan fiil Allah’a isyanı, bid’at, günah ve mâsiyeti içermemelidir. Bu takdirde adak geçersizdir. Burada şunu da ifade edelim ki, Allah’ın Rasûlü aleyhisselam bazı hadislerinde de adakta bulunmayı hoş karşılamamıştır. Kurban kesmeyi adayan kimse, bu adak kurbanın etinden kendisi yiyemeyeceği gibi bakmakla yükümlü olduğu kimseler de (anne ve babası, dede ve ninesi, çocukları ve torunları, hanımı) yiyemez. Şayet yiyecek olurlarsa yediklerinin bedelini fakirlere tasadduk etmeleri gerekir.
Adağın kefareti nedir?
Bir adakta bulup da adağını yerine getirmeyen kimse, adağını bozmanın cezasını ödeyecektir. Adağı bozmanın kefareti, kişinin maddî gücüne göre farklılık arz eder. Bu ceza sırasıyla;
• Bir köle azat etmek, bunu yapamıyorsa,
• On fakiri orta halli bir şekilde giydirmek veya
• On fakiri sabah-akşam doyurmak, bunu da yapamıyorsa,
• Üç gün arka arkaya oruç tutmaktır. Mâide 5/89