Hz Peygamber, Medine’ye hicret buyurduklarında yahudilerle yaptıkları anlaşmaya göre, müslümanlarla yahudiler iyi komşuluk ilişkileri içinde birbirlerine geçinecekler, kimse kimsenin inancına karışmayacaktı. Hatta yahudiler bir tecavüze uğrarsa onları koruyacaklar ve yardıma koşacaklardı. Yahudiler ise, yalnız silâh ve malzeme yardımında bulunacaklar ama İnsanî yardım etmeyeceklerdi. Anlaşma yahudilerin lehine idi.
Anlaşma yapılan taraflardan birinden iki kişi yanlışlıkla öldürülmüştü. Bunların diyetlerinin ödenmesi gerekiyordu. Anlaşmaya göre, Beni Nadir yahudilerinin bu diyetin yarısını vermeleri gerekiyordu. Hz Peygamber, ashaptan birkaç kişi alarak onların yanına gitti. Anlaşmayı ve yapmaları gerekenleri söyledi. Sonra da:
“öldürülen her insanın kan bedeli yüz devedir. Burada iki kişi öldürülmüştür. Ölenlerin fidyesinin birini biz vereceğiz, diğerini de siz” dedi. Onlar da karşılık olarak: “Elbette ya Ebe’l-Kasım! Biz anlaşmamıza sadığız (bağlıyız). Derhal temin edelim” diyerek dağıldılar. Hz Peygamber ve arkadaşları bir evin duvarının dibinde oturuyorlardı. Soysuz ve ahlâksız yahudiler aralarında kan bedeli olan develeri toplayacakları yerde, hemen Allah’ın peygamberine suikast düzenlediler.
İçlerinden birisi oturduğu evin damına çıkacak ve oldukça büyük bir taşı peygamberimizin başına indirecekti. Böylece ondan ve fidyeden kurtulmuş olacaklardı. Yahudi dama çıkmış, elinde taşla yavaş yavaş ilerliyordu. O anda peygamberimiz ansızın yerinden kalkarak yürümeye başladı. Çünkü suikast teşebbüsünü Hz Cebrâil (a.s.) ona haber vermişti.
Oradaki yahudiler ve ashâb-ı kirâm, onun abdest bozmak için uzaklaştığını sandılar. Arkasından gidenler ona ancak Medine’de ulaşabildiler. Hz Peygamber ise, anlaşmayı bozan ve kendisine suikast düzenleyen bu yahudileri cezalandırarak onları yerlerinden ve yurtlarından çıkardı. Hepsini sürdü. Arazileri ve bahçeleri müslümanlara kaldı. (İşte Yahudi marifeti ve sonu!)