iftira nedir kısaca

Bir insana yapmadığı bir kötülüğü isnat etmek, işlemediği bir suçu işledi demek “iftira”dır, manevi kişiliğine tecavüz etmektir. İftira, bir kimseye gerçek olmayan, olumsuz bir durumu, bir suçu, amaçlı olarak, bilerek yükleme, kara çalmadır. Oysa insanın şerefi, haysiyeti ve kişiliği dokunulmazdır, her türlü tecavüzden korunmuştur.

Hiçbir şeyden haberi olmayan bir insan uğradığı iftira yüzünden rencide olur, toplum içine çıkamaz hâle gelir.

Kur’an-ı Kerim’de mü’minleri incitenlerle ilgili olarak şöyle buyurulmaktadır:

Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları işlemedikleri şeyler yüzünden incitenler, bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir”. (Ahzab 58)

İftira, kul hakkıdır, büyük bir günahtır. Bedeli çok ağır olacaktır. Bu yükün altından kalkmak çok zordur.

İşlediği bir suçu başkasının üzerine atmak da iftiranın en çirkinidir. Suçundan tevbe etmesi gerekirken onu suçsuz bir insanın üzerine yıkmasından daha çirkin bir davranış olabilir mi?

Kur’an-ı Kerim bu gibilerin nasıl bir vebal altına gireceklerini şöyle anlatıyor:

Kim bir hata işler veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur.” (Nisa 112)

Müslüman, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına nasıl reva görebilir.

İftiranın en ağırı namus üzerine atılan iftiradır. Bunu, Hz. Aişe ile ilgili olarak “İfk” olayında görmekteyiz. Olay özet olarak şöyle cereyan etmiştir: Hz. Peygamber ashab-ı kirâmla sefere çıkarken, kura ile belirlenen bir eşini de beraberinde götürürdü. Bu usulle, Mustalıkoğulları Gazâsına da Hz. Aişe katılmıştı. Konaklama yerinde, devenin üzerindeki gölgelikten (mahfel) tuvalet ihtiyacı için çıkan Aişe (r.anhâ), dönüşünde gerdanlığını düşürdüğünü farketmiş, aramak için yeniden çıkmıştır. Bu sırada ordu yola çıkmış, Hz. Aişe, devenin üzerindeki gölgeliğin içinde zannedilmiştir. Dönüşte unutulduğunu anlayan Hz. Aişe, orada beklemiş, ordunun arka gözcüsü Safvân b. Muattal O`nu devesine bindirerek yolda orduya yetiştirmişti.

Münâfıkların reisi Abdullah b. Ubey ve arkadaşları bunu fırsat bilerek Hz. Aişe`ye zina iftirasında (ifk) bulundular. Bir aydan fazla bir süreyle bu dedikodu Medîne`de dolaştı. Hz. Peygamber ve Âîşe validemizin yakınları bu olaya çok üzüldü.

Daha sonra Hz. Aişe Nur sûresindeki şu ayetlerle temize çıkardı:

“O uydurma haberi getirip iftira (ifk) atanlar, içinizden bir topluluktur. Onu kendiniz için bir ser sanmayın, bilakis o, sizin için hayırdır. İftirada bulunanlardan her birinin kazandığı günaha göre cezası vardır. Onlardan günahın en büyüğünü yüklenene de büyük bir azap vardır.”

“İftirayı işittiğiniz zaman, mümin erkeklerin ve mümin kadınların, kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup da: “Bu apaçık bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi?”

“Bir de dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki, bu şahitleri getiremediler, o halde onlar, Allah nezdinde, yalancıların da kendileridir”

“Eğer Allah’ın lütuf ve merhameti, dünyada ve ahirette üzerinizde olmasaydı, yaydığınız fitne yüzünden, size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.”

“Siz o iftirayı dilinize dolamıştınız. Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığınız şeyi ağzınızla söylüyor ve onu önemsiz birşey sanıyordunuz. Halbuki bu, Allah nezdinde büyük bir günahtır ”

“O asılsız sözü duyduğunuz zaman: “Bunu konuşmak bize yakışmaz. Haşa! Bu büyük bir iftiradır” demeniz gerekmez miydi?” (en-Nûr, 24/1116).

Hz. Peygamber inen bu ayetleri tebliğ ettikten sonra; “Ya Aişe, Allah’a hamd et. Allah seni, iftiracıların isnadından kesin olarak berî kıldı” buyurdu. Bunun üzerine Aişe (r.anhâ) nin annesi: “Kızım, kalk da Resulullah (s.a.s)’a teşekkür et” deyince, Hz. Aişe ; “Hayır kalkmam ve yalnız Allah`a hamdederim” diye cevap verdi.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz