İslam kolaylık dinidir

Dinde zorluk yoktur. Dinde zorluk olduğunu iddia etmek dini ve dini hükümleri iyi bilmemekten kaynaklanmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor:

Allah size din konusunda hiçbir güçlük yüklemedi.” (Hacc 78) Bu hususta diğer bir ayetin anlamı da şöyledir:

Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez, fakat O, sizi tertemiz kılmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.” (Maide 6)

Yüce Allah, ibadet görevlerini farz kılmakla insanları zorluk içerisine sokmak değil, onları temizlemek ve onlara verdiği nimeti tamamlamak istediğini bildiriyor. Yapmakla yükümlü olduğumuz görevler gücümüzün üstünde olan şeyler değildir. Dinimizde insanın yapamayacağı hiçbir yükümlülük yoktur. Bu husus şu ayette açıkça bildirilmiştir:

Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar.” (Bakara 286)

Peygamber Efendimiz de İslam’ı şöyle tanımlamıştır:

Allah’a en sevgili olan din, kolaylık üzerine kurulmuş hak din İslam’dır.

İbadet görevlerini yaparken zorluklarla karşılaşıldığı durumlarda yükümlü olduğumuz işler hafifletilmiş ve özel kolaylıklar getirilmiştir.

Bunlardan bir kısmını şöylece sıralayabiliriz:

1. Abdestin nasıl alınacağını biliyoruz. Abdest su ile alınır. Su bulamadığımızda teyemmüm yaparız. Teyemmüm nedir? Teyemmüm, niyet ederek temiz toprak veya toprak cinsinden bir şeye ellerini vurup yüzünü ve kollarını mesh etmektir.

Abdest almak ve gusletmek için su bulunamadığı veya bulunduğu hâlde kullanılması mümkün olmadığı durumlarda abdest ve gusül yerine teyemmüm edilir.

Örneğin; su mevcut olduğu hâlde hava çok soğuk olup sağlık yönünden yıkanmak mümkün değilse veya su yakında olduğu hâlde herhangi bir engel sebebiyle suya ulaşamıyor ya da vücuduna su değmesi zararlı oluyorsa kısaca; abdest almak ve gusül yapmak için su bulunmadığı ya da bulunduğu hâlde kullanılamadığı durumlarda, abdest ve gusül yerine teyemmüm edilir.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor:

“Ve su bulamamışsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinizi ve ellerinizi onunla mesh edin.” (Maide 6)

Aynca abdest aldığı takdirde cenaze ve bayram namazlarına yetişemeyecekse, bu namazları kılabilmek için yine teyemmüm edilir.

2. Sargı üzerine mesh:
Kırılan veya yaralanan bir abdest organını abdest alırken yıkamak zarar verirse, kırık ve yara üzerindeki alçı veya sargı üzerine bir kere mesh edilir. Mesh etmek de zararlı olursa terk edilir, peygamber Efendimiz Uhud savaşında aldıkları yaranın üzerindeki sargıya mesh etmiş, Hayber’in fethinde bileği kırılan Hz. Ali’ye de mesh etmesini söylemiştir.

Elde, ayakta veya diğer abdest organlanndan birinde yara üzerine ilaç konulmuş ise bunun üzeri de bir kere mesh edilir, mesh etmek de zarar verirse terk edilir. Bunlara su zarar vermiyorsa mesh etmek yeterli olmaz, yıkanması gerekir.

Özür devam ettikçe sargı üzerine meshe devam edilir.

Bir sargı üzerine mesh edildikten sonra değiştirilse veya üzerine başka bir sargı daha bağlansa yeniden mesh yapmaya gerek yoktur.

Gusülde de durum aynıdır. Yani vücudun herhangi bir yerinde bir kınk ya da bir yara olur da su değdirmek zararlı olursa, sağlam yerler yıkanır, kınk ve yara üzerine mesh edilir. Gusül yapmak gerekli olduğu durumda, eğer vücudun yansı veya daha çoğu yaralı ise teyemmüm edilir. Vücudun yandan azı yaralı ise sağlam yerler yıkanır ve yaralann üzeri mesh edilir. Özür sona erince artık mesh yapılmaz, kınk ve yaralı yerlerin yıkanması gerekli olur.

3. Ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması hâlinde hastalığının uzaması yahut da artmasından korkan kimse oturarak namazını kılar. Rükû ve secdeleri yapamayacak kadar rahatsız ise ima ile kılar.

İma, namazda rükû ve secdeye işaret olmak üzere başı eğmek demektir. Bu durumda olan kimse rükûda başını biraz eğer, secde için başım rükûdakinden biraz daha fazla eğer ve böylece namazını kılmış olur.

Secdede başını yere koyamayan kimse, yerden bir şey kaldırıp o şeyin ilerine secde edemez. Rükû yapmaya gücü yettiği hâlde secde yapamayan kimse her ikisini de ima ile yapar.

Oturarak namaz kılamayan sırt üstü yatıp rükû ve secdeleri baş işaretiyle yaparak namazını kılar. Bu şekilde namaz kılanın yüzünün kıbleye gelmesi için başının altına yastık koyması gerekir. Yan yatıp yüzünü kıbleye çevirerek kılması da caizdir. Yan yatarak kılması durumunda sağ tarafına yatması daha uygun olur.

Başını eğmek suretiyle işaret ederek namaz kılmaya gücü yetmeyen kimse, namazını sonraya bırakır. İyileşince bunları kaza eder. Gözleri, kaşları veya kalbi ile işaret ederek namaz kılamaz. İyileşip kaza etme imkânı bulamadan ölürse yapılacak bir şey yoktur.

Bir kimse ayakta durabildiği hâlde rükû ve secdeleri yapamıyorsa, ayakta ima ile kılması caiz ise de oturarak ima ile kılması daha uygundur.

4. Bilindiği gibi farz ve vacip olan namazlarda (sabah namazının sünneti de vacip gibi kabul edilmiştir) kıyam yani ayakta durmak farzdır. Namaz kılan kimse ayakta kılabilecek durumda ise kıyamı terk edemez, ayakta durabilecek durumda değil ise oturarak kılar.

Fakat farz ve vacip olan namazlar dışındaki nafile namazlan (sünnet, müstehab ve mendub gibi) ayakta kılabileceği gibi bir rahatsızlığı olmadığı hâlde oturarak da kılabilir.

Çünkü nafile namazlarda bir genişlik ve kolaylık söz konusudur.

Yolculukta birtakım sıkıntı ve zorluklar söz konusu olduğundan dinimiz yolcular hakkında bazı kolaylıklar getirmiştir. İkamet ettiği yerden en az 90 km veya daha uzak bir yere gitmek üzere yola çıkan kimse yolculuk sırasında dinen “misafir” olduğu gibi, gittiği yerde on beş günden az kalmaya niyet ederse bu süre içinde de “misafir” sayılır.

Eğer gittiği yerde en az on beş gün veya daha fazla kalmayı düşünmüş ise o yere vardığı andan itibaren misafir olmaktan çıkar ve misafire tanınan kolaylıklardan yararlanamaz.

Gittiği yerde on beş günden az kalmaya niyet ettiği hâlde, irinin bitmemesi sebebiyle burada günlerce kalsa ne kadar kılacağı kesin olarak bilinmediğinden, bugün yarın derken aylarca kalsa bile misafirlik hükümleri geçerlidir.

Yolcuya getirilen kolaylıklar şunlardır:

a) Dört rekâtli farz namazları iki rekât kılar, dört rekât kılması uygun olmaz. Sabah namazının iki rekât farzı, akşamın üç rekât farzı ile üç rekâtli vitir namazları tam olarak kılınır. Sünnetler ise vakit müsaitse tam kılınır.

b) Misafir kimse misafir olmayan imama uyarsa namazı onunla beraber dört rekât kılar.

c) Bir kimse misafir iken kılamadığı namazları yolculuktan sonra evine dönünce yine iki rekât olarak kaza eder. Mukim iken kılamadığı namazları misafir iken kaza etmek istese dört rekât olarak kaza eder.

d) Misafir ayaklarına mest giymiş ise bunlara yetmiş iki saat meshedebilir.

e) Misafir ramazanda oruca ara verebilir. Bir zorluk yoksa orucunu tutması daha iyidir. Cuma ve bayram namazlarım kılmayabilir. Ancak kılarsa namazı olur. Cumayı kılmamış ise öğle namazını kılması gerekir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz