Ayhali veya lohusa olan kadınların yapmaları haram olan şeyler şunlardır.
Hayızlı ve lohusa olan kadın;
1. Namaz kılamaz,
2. Oruç tutamaz,
3. Kâbe’yi tavaf edemez,
4. Kur’an okuyamaz,
5. Kur’an’a el süremez,
6. Camiye giremez,
7. Eşi ile cinsel ilişkide bulunamaz. Bu yasaklardan son maddede yer alan konu Kur’an-ı Kerim ile, diğerleri ise sünnetle sabittir.
Şimdi bu maddeleri açıklayalım;
Kur’an-ı Kerim’de, aybaşı hâlinde olan kadınla cinsel ilişkiden uzak durulması istenmekte ve şöyle buyurulmaktadır:
“Sana kadınların aybaşı hallerini soruyorlar. De ki o bir rahatsızlıktır. Bu sebeple âdet günlerinde kadınlardan uzak durun, temizlenmedikçe onlarla cinsel ilişkide bulunmayınız.” (Bakara 222)
Ayetten açıkça anlaşılacağı üzere, aybaşı hâlindeki kadınla cinsel ilişkide bulunmak kesinlikle yasaklanmıştır. Uzmanların ifadesine göre, kadının sağlığının korunması açısından Kur’an’ın getirdiği bu yasak son derece yararlı olmuştur.
Aybaşı hâlindeki kadının namaz kılmasının ve oruç tutmasının caiz olmadığı Peygamberimizin şu hadis-i şerifi ile açıkça bildirilmiştir:
“Aybaşı olan kadın namaz kılamaz, oruç tutamaz.”
Kadın, âdet günlerinde kılmadığı namazları kaza etmez, çünkü namaz, her gün tekrarlanan bir ibadettir. Hem temiz olduğu günlerin namazlarını kılmak, hem de âdet günlerindeki namazları kaza etmek zordur. Oysa dinimizde güçlük yoktur. Bu sebeple kadınlar, âdet hâlinde kılmadıkları namazları kolaylık olsun diye kaza etmekten muaf tutulmuşlardır.
Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şöyle buyurulmaktadır “O sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi.” (Hacc 78)
Kadınların tutamadıkları oruçları âdet görmedikleri vakitlerde kaza, etmeleri gerekir. Çünkü bunda zorluk yoktur. Bu husus Peygamberimizin saygıdeğer eşi Hz. Âişe’nin aşağıdaki sözlerinden açıkça anlaşılmaktadır:
Muâze adında bir kadın diyor ki: Peygamberimizin eşi Hz. Âişeye (ra.),
“Âdet gören kadın temizlendikten sonra geçirdiği namazı kaza edecek mi?” diye sordum.
Hz. Âişe,
“Sen Haruriyye misin?” dedi. Kadın,
“Haruriyye değilim, ama soruyorum.” dedi. Hz. Âişe:,
“Vaktiyle bu iş (ayhâli) başımıza gelirdi de orucu kaza etmekle emrolunur, namazın kazası ile emrolunmazdık.” diye cevap verdi.
Hz. Âişe’nin anlattığı; peygamber dönemindeki uygulamaya binaen kadınların âdet hâlinde namaz kılmayacakları, oruç tutmayacakları ancak, kılmadıkları namazları kaza etmeyecekleri, tutmadıkları oruçları ise kaza etmelerinin gerektiği hususunda dört mezhebe mensup âlimler de (müctehid ve fakihler) görüş birliği içindedir.
Aybaşı hâlinde Kâbe’nin tavaf edilemeyeceği hususu da yine Hz. Âişe’den nakledin şu olaydan anlaşılmaktadır:
“Hz. Âişe diyor ki: Bizler peygamber ile birlikte hac için yola çıktık. Şerif denilen yere geldiğimizde ayhâli (hayız) oldum. Ben (hac görevini yerine getiremeyeceğim diye) ağlıyordum. Peygamber yanıma geldi ve “Neyin var, yoksa kirlendin mi?” diye sordu.
“Evet” dedim. Peygamberimiz,
“Şüphe yok ki sendeki bu hâl, Allah’ın Âdem kızları üzerine yazdığı bir şeydir. Hacıların yapacakları görevleri sen de yap, fakat temizleninceye kadar Kâbe’yi tavaf etme.” buyurdu.
Hadis-i şeriften de anlaşıldığı gibi ayhâlindeki kadın, tavafı dışında hacca ait bütün görevleri yerine getirir ve temizleninceye kadar orada bekler. Temizlendikten sonra, daha önce yapamadığı tavafları eda eder.
Lohusalık da aybaşı hâli gibidir. Yani çocuk doğuran kadın lohusalık süresince namaz kılamaz, oruç tutamaz ve aybaşı hâlinde yapamadığı; diğer işleri de yapamaz. Bu hâl sona erince kılamadığı namazları kaza etmez, tutamadığı oruçları kaza eder.
Ümmü Seleme (r. anhâ) diyor ki:
“Peygamberimizin döneminde lohusa (doğum yapan) kadınlar lohusa olduktan sonra kırk gün, kırk gece otururlardı.”
Yani temiz iken yaptıklarını, lohusalık hâlinde yapmazlardı. Namaz kılmak, oruç tutmak gibi.
Tirmizi, ashab ve tabiin âlimlerinin bu konuda görüş birliği içinde olduğunu bildirmiştir.
İstihaza denilen ve bir çeşit özür sayılan duruma gelince;
“Hz. Âişe diyor ki; Ebû Hubeyş kızı Fatma Peygamberimize,
“Ey Allah’ın Resulü! Ben kanama oluyorum fakat temizlenemiyorum. Bu durumda namazı terk edeyim mi?” diye sordu. Peygamberimiz buyurdu ki:
“Hayır, bu hayız (aybaşı kanaması) değil, damar kanıdır. Sen hayız günlerinde namazı bırak, sonra yıkan ve namazı kıl.”
Bu hadis-i şeriften de anlaşılacağı üzere, kadınlar aybaşı olunca namaz kılamazlar, ancak aybaşı günleri tamamlanınca, yıkanıp namazlarını kılarlar. Çünkü hayız günlerinin dışında devam eden akıntı istihazadır. Yani bir çeşit özürdür.
Âdet gören kadının Kur’an-ı Kerim’e el sürmesi ve bu hâlde iken Kur’an okuması meselesine gelince, bir ayette şöyle buyurulmaktadır:
“O elbette değerli bir Kur’an’dır. Korunmuş bir kitaptır. Ona ancak tertemiz olanlar dokunabilir.” (Vakıa 77-79)
Muhammed Hamdi Yazır, ayetin tefsirinde şöyle demektedir:
“Kirli eller onu tutmasın, maddi ve manevi pislikten temizlenmiş, inançlı, abdestli kimseler dokunsun.”
Peygamberimiz ashab-ı kiramdan Amr b. Hazm’a yazdığı mektupta,
“Kur’an’a ancak temiz olan dokunabilir.” buyurmuştur.
Kur’an beşer sözü değildir. O âlemlerin Rabbinden indirilmiş kutsal bir kitaptır. Ona saygı gösterilmesi gerekir, temiz olmadan ona el sürmek, dokunmak saygıyı ihlal eder. Onu abdestli ve temiz yerlerde, edepli olarak okumalıdır. İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre, bir zorunluluk olmadıkça Kur’an abdestsiz tutulmaz. Âdet gören kadınların Kur’an okuyamayacağı hakkında rivayet edilen hadislerde:
“Âdet gören kadın mushafı tutamaz ve Kur’an okuyamaz.”
“Âdet gören ve cünüp olan Kur’an’dan bir şey okuyamaz” buyurulmuştur.
Bazı müfessirler ayetteki “Korunmuş bir kitaptır.” cümlesinin Levh-i Mahfuz, “temizlenenler” kelimesinin de melekler olduğunu ifade etmiştir. Bu konudaki hadis-i şerifleri dikkate alan âlimler ise temizlenenler” kelimesinden maksat, cünüplük ve abdestsizlikten temizlenenler olduğunu ortaya koymuşlardır.
Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerine mensup müctehid ve fakihler de, (bazı farklılıklar olmakla beraber) aynı görüştedir. Peygamberimizin zamanından itibaren günümüze kadar Müslümanların uygulaması da bu şekilde olmuştur.
Bu husustaki ayet ve hadislerin İslam âlimlerince değerlendirilmesi sonucunda, âdet hâlindeki kadınların hangi durumlarda Kur’an-ı Kerim’e el sürebilecekleri ve Kur’an-ı Kerim’i nasıl okuyabilecekleri hususunda şu görüşler ortaya konmuştur.
Normalde âdet gören ve lohusa olan kadınların gerek yüzünden gerekse ezbere Kur’an okumaları caiz olmadığı gibi, Kur’an-ı Kerim’e el sürmeleri de caiz değildir. Hanefi ve Şafiilerin görüşü budur. Ancak Hanefi âlimleri, Kur’an öğreticisi bir kadının zarurete binaen aybaşı hâlinde de kelime kelime Kur’an öğretebileceğini söylemişlerdir.
İmam Mâlik ise âdet gören ve lohusa olan Kur’an öğreticisi ile öğrencilerinin Kur’an okumalarını ve zorunluluk olması sebebiyle Kur’an-ı Kerim’e el sürmelerini caiz görmüştür.
Buna göre, aybaşı ve lohusa hâlinde olan kadınlar başkalarına Kur’an öğretebilir ve bu durumda olan kadınlar da Kur’an öğrenebilir. Mecburiyet hâlinde Kur’an-ı Kerim’e el sürmeleri de caizdir.
Kur’an-ı Kerim’i elde tutmak ve ona dokunmak için abdestin gerekli olması, “Kur’an okumayı zorlaştırmak demektir.” şeklindeki bir düşünce gerçekçi değildir.
Müslümanlar Kur’an’ı ibadet niyetiyle okur, ona el sürmek için abdest almak hiçbir Müslümana zor gelmez, onların, bu görevi büyük bir içtenlikle ve seve seve yerine getirdikleri şüphesizdir.
Âdet gören ve lohusa olan kadınlar zorunlu bir durum olmadıkça camiye giremez. Bu hususta Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Âdet gören ve cünüp olan kimselerin camiye girmesini helal görmem.”