Kabir ziyareti nedir ve hangi maksatla yapılmalıdır

Kabir ziyareti, hem erkekler hem de kadınlar için mendubdur. Bu ziyaret, usulüne uygun olarak yapıldığı takdirde ziyaret eden için yararlı olduğu gibi ölüler için de yararlıdır. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:

Ben sizi, kabirleri ziyaretten men etmiştim. Artık onları ziyaret ediniz. Çünkü o size ahireti hatırlatır.

Kabir ziyareti bize şunları hatırlatmalıdır:

Ölü daha önce bizim gibi yaşıyor, gezip dolaşıyordu. Yiyip içiyor, dünya nimetlerinden yararlanıyordu. Evinde koltuklarda oturuyor, rahat yatakta yatıyordu. Şimdi ise sahip olduğu her şeyi bıraktı, daracık yerde toprakta yatıyor. Vücudu çürüdü, dağıldı, toprağa karıştı, daha sonra yeniden dirilecek ve yaptıklarının hesabını vermek üzere yüce yaratıcının huzuruna çıkacaktır.

Ben de bir gün bunun gibi olacağım, bunda şüphe yok. Öyle ise şimdiden hazırlık yapmalıyım.

Merhum M. Hamdi Yazır, ünlü tefsirinde bu konuda çok değerli bilgiler vermiştir. Bunları özetleyerek ve kısmen sadeleştirerek buraya alıyoruz:

Peygamber Efendimiz de kabirleri ziyaret etmiş ve şöyle demiştir: “Selam sizlere mü’minler kavminin yurdu. Biz de inşallah sizlere katılacağız, bizim ve sizin için Allah’tan af dileriz.”

Kabir ziyaretinde bulunan kimse Kur’an’dan kolayına geleni okur. Bu cümleden olarak Fâtiha’yı ve Bakara suresinin başındaki ayetleri, Âyetü’l-Kürs! ve Âmene’r resûlü, Yâsin suresi, Mülk suresi, Tekâsür suresi, on bir yahut yedi, yahut üç kere İhlâs suresi. Bunlardan okuyabildiğini okur. Sonra “Allah’ım okuduğumuzun sevabını falan kişilere ulaştır.” der.

Peygamber Efendimizin kabir ziyaretlerinden birinde bir kabrin baş tarafında Bakara suresinin baş tarafını, diğer bir kabir ziyaretinde ölünün ayak ucunda Bakara suresinin sonunu okuduğu sabittir. Gerek Kur’an okumak gerek diğer amellerden ölüye sevap hibe edilmesi hususunda İbn-i Âbidîn’de geniş bilgi vardır.

Bir kimse namaz kılsa veya oruç tutsa veya sadaka verse de sevabını başkalarına hediye etse caizdir ve sevabı niyet ettiği kişilere ulaşır.

Ancak burada dikkat edilecek husus şudur: Ölülerden bir şey istemek, “Yetiş ey falan!” gibi bir yardım dilemek yoktur, ancak selam vermek, “Allah’tan bize ve size afiyet dileriz.” gibi gerek diriler ve gerek ölüler hakkında selamet ve afiyet için Allah’a dua etmek ve Kur’an okuyup sevabını hediye etmek ve bilhassa geridekilerin de onlara katılacağını düşünerek kâmil iman ile gitmek için hazırlanmak üzere ilahi iradeye sığınmak vardır.

Bunun özeti ölülerden bir şey dilenmeksizin onlara sadece ruhlarını şad edecek, Allah katında mertebelerini yükseltecek sevap hediye edip her ne dileyecekse Allah’tan dilemek ve bütün kalbi ile ahireti, sonunda o kabre gidileceğini düşünmektir.

Yoksa ölenler Allah katında ne kadar iyi olurlarsa olsunlar, “Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sîzindir. Siz, onların yaptıklarından sorulmazsınız.” (Bakara 134) ayeti hükmünce geçmişlerdir. Onların kazancı kendilerine, sîzin kazancınız sîzedir siz onların amellerinden sorümlu olacak değilsiniz. Onun için onlarla öğünme ve gururlanmanın manası yoktur, “Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım bekleriz.” (Fatiha 5) ayeti gereğince ibadet Allah’a ve yardım ise ancak Allah’tandır.

Allah için halka yardım övülmüş ve emredilmiş ise de halktan dilenmek kötülenmiştir. Dirilerden istenmesi caiz olmayan şeyleri Ölülerden istemenin hiç yakışmayacağı da açıktır. Onlardan faydalanma, onların o hallerini ve gidişatlarını düşünerek ilmi, amelî eserlerinden ve güzel davranışlarını yaşatmak suretiyle ruhaniyetlerinden faydalanmaktır. İbn-i Kemâl, kırk hadisi şerh eden bir risalesinde, “İşlerde şaşırdığınız zaman kabir ehlinden yardım isteyiniz.” anlamında bir hadis anmış ve açıklamıştır. Fakat rivayetini, senedini zikretmemiş olduğundan, bu hadis yaygın olmakla beraber, lafzının sıhhati tespit edilememiştir. Bununla beraber, manası dua Ve ibadet etme mahiyetinde olmamak şartıyla, söylediğimiz gibi izahı mümkündür. Şüphe yok ki “Sabır ve namazla yardım isteyin.” (Bakara 153) ayeti daha doğrudur.

İbn-i Âbidîn (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) Redd-i Mühtâr’da der ki: Veliler, Allah’a yakınlıkta farklıdırlar. Ziyaret edenlerin menfaatleri de marifetleri ve sırlan oranındadır. “Bir insanın bir kitaptan bir problemini halletmesi, geçmişlerden bir istifadesi olduğu gibi, bir kabri ziyaretle bir kitap okur gibi düşüncenin uyandıracağı hatıralara göre bir etki alması da tabiidir.

Bunun en güzeli de meydana gelen kalp inceliği ile ahiret hissini duyup, o uyanma ile hayata dönmek ve gaflet perdesini sıyırıp, kalan ömrünü hayır ve iyilikler ile Hakk’a kavuşanlara katılmak üzere hak yolunda güzel amellerle geçirmek azmini beslemektir ki hadis-i şerifte buna, “Çünkü o size ahireti hatırlatır.” diye tembih edilmiştir.

Hiç şüphesiz Kur’an-ı Kerim’i usulüne uygun olarak huşu içinde ve saygı ile okumak ibadettir. Hem de sevabı çok olan bir ibadettir. Bu husus Sevgili Peygamberimizin hadis-i şeriflerinden açıkça anlaşılmaktadır.

Fakat bu yeterli değildir. Kutsal kitabımızın gönderilmesinin amacı onun manasını anlamaya çalışmaktır. Bu husus şu ayetten açıkça‘anlaşılmaktadır:

“Bu Kur’an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sad 29) Tefsir ilmindeki derin bilgisi ile tanınan ünlü sahabi İbn Abbâs’m şu sözü, Kur’arim manasını anlama hususunda bizim için güzel bir öğüt ve önemli bir uyarıdır:

“Bakara ve Âl-i İmrân surelerim ağır ağır ve manasını düşünerek okumak, bana hızlı bir şekilde bütün Kur’an’ı okumaktan daha sevimlidir.”

Ancak okumak ve manasını anlamakla görevimiz bitmiş olmaz. Esas görevimiz Kur’an’a uymaktır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Bu Kur’an bizim indirdiğimiz bereket kaynağı bir kitaptır. Artık ona uyun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Enam 155)

Kur’an’a uymak demek, onun yap dediklerini yapmak, yasakladığı şeylerden sakınmak ve onun getirdiği yüksek ahlak ilkelerini bir hayat düsturu hâline getirmektir.

Bununla beraber, Kur’an’ın manasını anlamadan onu okumanın faydası yoktur, denemez. Çünkü Kur’an okumanın faziletine dair rivayet edilen hadis-i şeriflerde Müslümanların Kur’an okuması teşvik edilmiş, manasının anlaşılması ve gösterdiği doğru yolda gidilmesi için gerekli uyanlar yapılmış, ancak mânasını bilen ve bilmeyen şeklinde bir ayınm yapılmadığı gibi tarife boyunca ömürleri Kur’an’a hizmetle geçmiş hiçbir din âlimi de böyle bir düşünceye sahip olmamıştır. Tam aksine Kur’an okumayı yaygınlaştırmak için büyük gayret göstermişlerdir.

Manasını anlamayan bir Müslüman bile, okuduğu kitabın Allah kelamı olduğunu bilir ve Allah’ın huzurunda imiş gibi onu büyük bir saygı ile okur, vaat edilen sevaba da nail olur.

Ayrıca Kur’an okuyan ve dinleyenlerin Allah kelamından nasıl etkilendikleri, huzur buldukları ve kalplerinin nasıl yumuşadığı ve kötü duygulardan arındıkları bilinen bir gerçektir. Peygamberimiz (sas.) bir hadis-i şeriflerinde,

“Demir paslandığı gibi kalpler de paslanır.” buyurdu. Ashab,

‘‘Cilası nedir?” diye sordular. Peygamberimiz şu cevabı verdi: “Kur’an okumak ve ölümü hatırlamaktır.”

Hâl böyle iken bazı kimselerin manasını bilmeden Kur’an okumanın faydasının olmayacağını iddia etmesi, iyi niyetle bağdaşmadığı gibi Kur’an hizmetini engellemekten başka bir amaca da hizmet etmez.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz