Bir kimse başkasının yerine ibadet edebilir mi? Yani başkasının yerine namaz kılıp oruç tutabilir mi?
İbadetler başlıca üç çeşittir:
1. Bedenle yapılan ibadetler: Namaz kılmak, oruç tutmak ve Kur’an okumak gibi.
2. Mal ile yapılan ibadetler: Zekât ve fitre vermek, kurban kesmek gibi.
3. Hem beden hem de mal ile yapılan ibadetler: Hac gibi.
Birinci maddede belirtilen namaz, oruç gibi bedenle yapılan ibadetlerde hiçbir şekilde vekâlet caiz değildir, Bunları yükümlünün kendisinin yapması gerekir. Çünkü bu ibadetlerin insanın hem bedeni hem de ruhu üzerinde çok önemli ve olumlu etkisi vardır. Bunu ancak bu ibadetleri yapanlar hissedebilir.
Dinimizdeki hükümler ve ibadet görevleri kişilerin gücüne göredir. Namazı ayakta kılmaya gücü yetmeyen oturarak kılar. Oturmaktan âciz olursa gücüne göre yan üzeri veya sırt üstü ima ile (başı ile işaret ederek) kılar. Buna da gücü yetmezse namazı sonraya bırakır. Sağlığına kavuşunca kaza eder.
Yine bedenî bir ibadet olan Ramazan orucunu sağlığı yerinde olanlar tutar. Eğer oruç tutamayacak derecede hasta olursa orucu erteler, iyileşince tutamadığı günler sayısınca orucu bizzat kaza etmesi gerekir.
Oruç tutmaya gücü yetmeyen düşkün ve yaşlı kimseler ile ömür boyu iyileşme ümidi olmayan hastalar, mali yönden güçleri varsa, fidye verirler. Bu durumda olan kimseler, eğer ileride oruç tutacak duruma gelirlerse tutamadıkları oruçları kaza etmeleri gerekir, önceden verdikleri fidyelerin hükmü kalmaz, bunlar nafile bağış sayılır.
Görülüyor ki bedenî ibadetlerin mükellefler tarafından bizzat yapılması gerekir. Bu sebeple bir Müslüman başkasının yerine namaz kılamaz, oruç tutamaz. Ancak Allah rızası için kıldığı namazın, tuttuğu orucun, verdiği sadakanın ve okuduğu Kur’an’ın sevabını başkalarına, özellikle ölülerden dilediği kimselerin ruhlarına bağışlayabilir ve bağışlanan bu sevaplardan ölüler yararlanır. Fakat bu bağışlar ölünün namaz ve oruç borçlarının yerine geçmez, onu sorumluluktan kurtarmaz.
İkinci maddede sözü edilen zekât, fitre ve kurban gibi mali ibadederi yükümlü bizzat yapabileceği gibi bir başkasını da vekil tayin edebilir. Yani zengin bir Müslüman zekâtını ve fitresini fakirlere ve yoksullara kendisi verebileceği gibi bir vekil aracılığı ile de verebilir. Kurbanda da durum böyledir. Yani kurbanı bizzat kendisi kesebileceği gibi başkasını vekil ederek de kestirebilir.
Mali ibadetlerin gayesi, Allah yolunda fedakârlık, zenginin mal ve parası ile fakir ve yoksulların ihtiyaçlarının karşılanarak sıkıntılarının giderilmesidir. Bunun bizzat mükellef tarafından yapılması ile bir vekil aracılığı ile yapılması arasında fark yoktur. Çünkü bu görevin vekil tarafından yerine getirilmesi ile de amaca ulaşılmış olur.
Üçüncü maddede yer alan ve hem beden hem de mal ile yapılan hac ibadetine gelince, haccı bizzat yapmaya gücü yeten kimse bu ibadeti kendisinin yapması gerekir. Yerine başkasını bedel (vekil) olarak gönderemez. Ancak mali durumu müsait olduğu hâlde iyileşme ümidi olmayan bir hastalık veya yaşlılık gibi ömür boyu devam edecek bir özrü bulunan kimse, kendi adına hac görevini yapmak üzere başkasını vekil edebilir.