İnsanların Allah’ı görmesi akıl yönünden caiz, naklen sabittir. Yani bununla ilgili deliller Kur’an ve sünnette yer almaktadır.
Ancak akıllara durgunluk veren şu muhteşem kâinatı yoktan var eden sonsuz güç ve kudret sahibi Yüce Allah’ı dünyada görmek mümkün değildir. İslam âlimleri bu konuda görüş birliği içindedir.
Aslında var olan her şey görülebilir. Yüce Allah var olduğuna göre O’nun da görülmesi mümkündür.
Fakat insan, fani ve yaratılışı itibariyle zayıf bir varlıktır.
Görme duyusu, şanı yüce Allah’ı görecek durumda yaratılmamıştır. Görme organı olan gözlerimiz O’nun zatını görmeye tahammül edecek güçte değildir. Bu sebeple dünya gözüyle Allah’ı görmenin imkân dâhilinde olmadığı bir gerçek olarak ortaya çıkmaktadır.
Bilindiği gibi Allah Teâlâ kelam sıfatına sahiptir. Yani konuşur, konuşmasını seçkin kulları olan peygamberler işitebilir, fakat perde arkasından sesi duyulan yüce yaratıcı görülmez.
Nitekim Allah Teâlâ Hz. Musa ile konuşunca, bundan son derece mutlu olan Hz. Musa’da (as.) sesini duyduğu yüce yaratıcıyı görme arzusu uyandı ve bu isteğini Rabbine iletti. Bu olayın nasıl gerçekleştiği Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde ifade ediliyor;
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Musa, tayin ettiğimiz vakitte (Tur’a) gelip de Rabbi onunla konuştuğunda o, “Rabbim! Bana görün, sana bakayım.” dedi.
Rabbi, “Sen beni asla görmezsin. Fakat şu dağa bak; eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin.” buyurdu.
Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti; Musa da bayılıp düştü. Kendine gelince dedi ki: “Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim” (Araf 143)
Bu tecelli, Yüce Allah’ın kendisinden bir görüntünün dağa yansıması şeklinde meydana gelen olağanüstü bir olay idi. Allah Teâlâ’nın dağa tecelli edişine bile tahammül edemeyen Hz. Musa bayılıp yere düştü. Ayılıp kendine gelince yaptığı bu istekten dolayı tevbe etti.
Eğer tam bir tecelli olsaydı, bütün dünya bir anda yok olacaktı.
Bu olaydan da anlaşılacağı üzere bu fani âlemde O’nu görmeye kimse tahammül edemez. Ancak bazılarının iddia ettiği gibi bu hiçbir zaman Allah’ın görülemeyeceği anlamına gelmez. Çünkü ahirette Allah’ı görmek mümkün olacaktır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, Sevgili Peygamberimiz de hadisi şeriflerinde bunu açıkça bildirmişlerdir.
Cennette bitmez, tükenmez cismani zevk ve nimetlerin ötesinde en büyük nimet, Allah’ı görmek, O’nun cemalini müşahede etmektir.
Yüce Allah şöyle buyuruyor: “O gün, bir kısım yüzler Rablerine bakarak mutlulukla parıldayacaktır.” (Kıyamet 22-23)
Bu ayet, mü’minlerin cennette Allah’ı göreceklerini bildirmektedir. Bu görmenin mahiyeti bizim bugünkü bilgi ve kavrama imkânlarımızı aşmaktadır. Mü’minler cennette nicelik ve nitelik ölçülerinin dışında Allah’ı görecekleridir.
Peygamberimiz Efendimiz de (sas.) ayın on dördüncü gecesinde gökyüzündeki aya baktı ve Allah’ın görülmesi hakkında şöyle buyurdu: “Şüphe yok ki siz, şu ayı gördüğünüz gibi Rabbinizi de açıkça göreceksiniz. O’nu görmede hiçbir sıkıntı çekmeyeceksiniz.” (Yirmi bir büyük sahabi tarafından rivayet edilen bu hadis-i şerif meşhurdur.).
Sevgili Peygamberimiz başka bir hadislerinde de şu bilgiyi vermiştir:
Cennetlikler cennete girince Allah Teâlâ,
“Fazla olarak başka bir şey istiyorsanız söyleyin, onu da vereyim!” buyurur.
– Cennetlikler,
“(Ey Rabbimiz!) Sen bizim yüzlerimizi ak etmedin mi?
Sen bizi cennete koymadın mı?
Sen bizi cehennemden kurtarmadın mı? (Daha ne isteyelim?)” derler. Derken perde açılır. Onlara, Yüce Rablerine bakmaktan daha sevimli bir şey verilmemiştir.
Cennette mutluluğun zirvesi, şanı yüce Allah’ı görme şerefine nail olmaktır. Allah’ın cemalini görmek, cennetteki bütün nimetleri bile unutturacak derecede büyük olacaktır.
İnsanoğlunun erişebileceği en yüksek makam, mutluluğun zirvesi olan “ru’yetullah” yani yüce yaratıcının cemalini doya doya temaşa etmektir.
Yüce Rabbim, bizleri de bu mutluluğu yaşayan bahtiyar kullarından eylesin! Âmîn.
Elbette ki bunlar inanan ve iyi işler yapanlar içindir.
Kâfirlere gelince onlar için durum çok farklı olacaktır. Kur’an-ı Kerim’de onların durumu hakkında şöyle buyurulmaktadır “Ve gerçek şu ki onlar, o gün elbette Rablerinden mahrum kalacaklardır. (Mutafifin 13)
Ayetten açıkça anlaşılacağı üzere kâfirler cennete girmeyecekleri gibi Allah’ı görme nimetinden de mahrum kalacaklardır.